Metinler
METİNLER
Gün Bitecek Yırt Fotoğrafları
Beni hoyrat bir makasla
Eski bir fotoğraftan oydular.
Orda kaldı yanağımın yarısı,
Kendini boşlukla tamamlar.
Metin Altıok’un Öndeyiş adlı şiirinden alınan bu mısralar Deniz Bayav’ın “Gün Bitecek, Yırt Fotoğrafları” adlı sergisinin söze dökülmüş ifadesi gibidir. İlk çalışmalarından itibaren zaman sorunsalını ele alan sanatçı, zamanın akışını göstermek yerine yumuşak fırça darbeleri ve pastel tonlardaki renklerle zamanı durdurmayı, dondurmayı tercih eder ve geçip giden zamanı fotoğraflar vasıtasıyla tek bir ana hapseder.
Özellikle kendi çektiği fotoğrafları kullanmayı tercih eden Deniz Bayav için fotoğraf, çoğu zaman mutlu anları değil hüznü ifade eder. “Yırtık Fotoğraf III”, “Kapıda”, “Kimse Yoktu” gibi çoğunlukla tek bir figür üzerine odaklandığı çalışmalarında poz vermiş figürler ile izleyici arasında bir kopukluk hissedilir; çünkü çalışmada yer alan figür değildir Bayav’ın anlatmak istediği. O, görünenin değil görünmeyenin peşindedir. Tuval üzerinde görünen figürden ziyade o anı yaşamış ya da o fotoğraf karesinde yer almış ötekinin, fotoğrafları yırtan kişinin duygularını aktarmak, hissettirmek ister izleyiciye. “Bir Zamanlar”, “Yeşil Bir Hüzün Yüreğim” gibi çalışmalarında ise görünmeyen ikinci figürün varlığını hissetmek ve hikâyesini kurgulamak daha kolaydır izleyici için…
İmaj olarak yırtılmış fotoğrafları kullanması ise çalışmalara bir taraftan duygusal bir anlam yüklerken diğer taraftan estetik bir boyut katar. Deniz Bayav’ın çalışmaları geçmiş zaman dilimlerinin tuvaldeki izdüşümüdür.
Odak noktasında figürlerin yer aldığı ve modern dünyanın karmaşıklığı karşısında kendisini çaresiz ve yalnız hisseden bireyin yaşadığı düş kırıklıklarını, sıkıntılarını izleyicinin hayal gücünü harekete geçirerek aktarmaya çalışan Deniz Bayav’ın çalışmalarında hikâyenin başkahramanı zamandır. Zaman, onun tuvalinde bir taraftan bir tek fotoğraf karesine hapsedilmiş geçip gitmiş bir anı temsil ederken diğer taraftan izleyiciyle, onun bu fotoğraf karesi üzerine hikâyeler kurguladığı şimdiki anla bütünleşerek kurduğu diyaloğun dilini oluşturur.
Şafak Güneş Gökduman
Susmanın Kenarında… Işığın Ortasında…
Bir ışık yanıyor ortasında zamanın
Rembrand’dan kalma bir eski resim bu deniz
Şimdi bütün güzellikler köhne ve yalan sensiz
Çaresiz otlar gibi üzerinde dünyanın
İşte en uzak olduğumuz yerlerde seninleyiz
Rembrand’dan kalma bir eski resim bu deniz
Ümit Yaşar Oğuzcan
Merkezinde bütün varoluşuyla insanın yer aldığı yaşamın, resimsel ama her türlü tumturaktan uzak sade duygulanmaların ressamıdır, Deniz Bayav. Buruşturulmuş fotoğrafların içinde gözün gördüğü, aklın reddetmediği tecrübelerin, yıpranmış ihtirasların, biriktirilen hüzünlerin, adına hayat dediğimiz bu önlenemez akış karşısında bazen doğaya sığınan bazen şehir silüetleri ardında kendine yol bulmaya çalışan ‘birey’in hikâyesidir, onun resimleri. Bayav’ın insanları, bütün tecrübelerini bir bakışta, bir yorgunlukta, bir dalgınlıkta, bir teslimiyet anında, ‘kendini tekrarlamanın utancında’ yeniden yaşar gibidir. Kent yorgunu bu insanlar, zamanı geçmiş, an, gelecek diye parçalamadan sonsuz ve sınırsız bir sadelikle dalgınlıklarına, bakışlarına, hüzünlerine teslim ederler… Belki de unutarak…
“İnsanın doğasını anlatmanın en iyi yolu büyük dramatik resim kurguları yaratmak bu kurgulara sembolik göndermeler eklemek değil, geçmişi, hüzünleri, kentteki-kırdaki halleri, sığınakları, mutlulukları, dalgınlıkları, hırsları ile özne’yi tanımaktan geçer” diyen sanatçı bir fotoğraf karesinin bazen bütün bir insan hikâyesi anlattığını düşünür. Sanatçının renk ve biçim dünyasındaki bu sadelik, derinlik ruhunun serginin diğer parçası olan baskı resimlerdeki nesnelere de sirayet ettiğini, ruhu olan nesnelerin baskıları biçimlendirdiğini; portrelerin ruh halini tamamlayan hüzne, sadeliğe, kaçma arzusuna paydaş olduğunu hissederseniz.
‘Ne’ anlattığı kadar ‘nasıl’ anlattığı üzerine de düşünen sanatçı yalnızca fon olarak görmediği tuval yüzeyiyle oynamayı sever. Resimlerden bazılarını buruşturduğu mukavva, kimini papermache kimini kendi oluşturduğu özel yüzeyler üzerine yapan Bayav, önceki seride yırtık ya da buruşturulmuş fotoğraflarla yüzeyin tekdüzeliğini kırarken bu sergideki resimlerini iki ayrı katmana ayırarak benzer bir kurmacayı dener. Elips ışıklı formlarla yeni bir anlam ve kurmaca katmanı kazandırdığı resimlerinde ışıklı formlar, ‘özne’nin biricikliğini, kutsiyetini vurgularken tarihsel arka planı ve anlamı olan ‘mandorla’ ve ‘hale’ye yapılan imgesel göndermeler biçiminde düşünülebilir. Sergideki kurmacanın çoğalan ve derinleşen anlam katmanları resimlerdeki ışıklar kadar sergiye resim birikimiyle gelen izleyicinin, figür ve mekânlara getirdiği aydınlıkla artacak…
Haluk Öner